Malum,bir sorunun mizahı yapılmaya başladığında önce izahı çırak çıkar.
Dolayısı ile de bazen insan somut olarak yaşamadığı ancak, duydukça, gördükçe, tanık oldukça içini sinsi sinsi sürekli ağlatan sorunların farkına gülerek varır ya da vardırılır.
Varanları bilmiyorum ama geçen akşamdan bu yana vardıranları gayet iyi tanıyorum artık.
Tanıyorum da bir ilginç onlar,nasıl diyeyim bir değişikler.
Örneğin lotaryaya dönüşmüş adını gün koydukları kadın kadına etkinlik(!)ler düzenleyip,suyuna tirit dedikodularla zaman öldürüp, vücutlarına homini gırtlak kolesterol yüklemesi yapmıyorlar.
Gazete manşetlerini aşamayan derinlikleri ile sohbet sandıkları havanda su dövmeyi kadının fıtratından sayanlara benzemiyorlar
”Amaan canım şimdi ben kadın başıma…”diye başlayan cümleler kurup, aslında kendi türlerini aşağılayanlara hiç prim vermiyorlar.
Gördükleri kızlara ”Allah sahibine bağışlasın’’diyerek bir de onlar meta muamelesi yaparak gönüllü çöpçatanlığa soyunmuyorlar
Kendilerini ısırmayan yılana da tahammülleri yok;tümünün yılanın başı ile mücadeleleri var.Sorunların üzerine üzerine gidiyorlar.
Kadına yönelik her tülü hoyratlığa karşı antikor üretiyorlar,”Vah vah” deyip,beş dakika sonra unutmuyorlar.
Kadına dair’in içinden dayağı,tacizi,hor görüyü ve ölümü çıkarmak adına farkındalık(lar) oluşturmak için saatlerce ve günlerce tekstlere çalışıyorlar.
Layk alıp,bireysel tatmin yaşamak da onlara da göre değil,o yüzden mesajla filan da işleri yok; doğrudan önce yüreğe sonra akla giriyorlar.
Çoğu anne,anneanne, babaanne;çocuklarına torunlarına kuru kuruya nasihatler vermek yerine onlara rol model olmayı seçmişler;ki eminim ki aralarında ”Ne lüzum var?”deyen eşlerine- yakınlarına uğraşlarının kendileri ve başka kadınlar için ne denli önemli olduğunu anlatırken yorgun düşenleri de vardır.
Bazılarının yaş ortalamaları otobüste yer verilecek seviyede olmasına karşın evde oturup hayatlarını romatizmanın,şekerin ve bilumum hastalığın parantezine almıyorlar.
Hemcinslerinin yarıdan fazlası düğünlerde bile oynamaya imtina ederken onlar çıkıyorlar sahneye çatır çatır tiyatro yapıyorlar.
Yine pek çok hemcinsleri çoktaan duvara astıkları eleği hüzünle seyrederlerken,kürek elde eleğe kum taşıyorlar;eledikleri her bir kum tanesi ile de anıtlaştırdıkları emeklerinin heykeline harç yapıyorlar.
Pek çoğumuz kendi vatandaşlık numaralarımızı ezbere söyleyemezken onlar sayfalarca replikleri ezberliyorlar.
Her değerin maddi bir karşılığı bulunarak değersizleştirilmeye çabalanan bir dönemde,gönül koymadan gönüllülüklerini sürdürüyor,helalliklerini alkışlara işliyorlar yani parayla pulla da bir alakaları yok.Faaliyetlerini bedelsiz yapmaları bir yana etkinlik boyunca kim bilir keselerinden kaçar lira harcıyorlar.
”Ben bu işi becerebilir miyim?-Ayy hayatım hiç bana göre değil-Ya sahnenin ortasında lafımı unutursam?-Bu yaştan sonra sahne mi; elalem ne der ?- Yok provaydı yok şuydu yok buydu kim uğraşacak şimdi ?-Farkındalık yaratmak mı,ne lüzum var ki ?-Gelmişim kaç yaşına hiiiç uğraşamam canım-Benim adam hayatta izin vermez bla bla bla”
Gibi cümlelere de müdanaları yok,hele hele öz güven ile öyle bir kanka olmuşlar ki bunu anlamak için onları izlemeniz lazım, anlatmakla,yazmakla bu kadar olabiliyor işte.
Dedim ya bir garipler,bir alışılmadık,bir değişik;
KARAKOLDA KADIN VAR diye bir oyun koymuşlar sahneye, Cumhuriyetin ilk kadın Emniyet Müdürü Şerife Feriha Sanerk Hanımefendiyi özne,kendilerini yüklem yapmışlar izleyeni ağlata ağlata güldürüyorlar.
Ez cümle,izahın mizahını sonra da her ikisinin mizanını koyuyorlar sahneye.
Erkek karakterler de kadınlar tarafından canlandılıyor bu oyunda. İnsan dikkatle bakınca her iki ırk arasında öyle abartıldığı kadar bir fark olmadığını,kılık kıyafet sakal bıyık vs.nin ayrıntı,ruhların özdeş olduğunu görebiliyor.
Oyunun senaristini ve yönetmenini iyi tanırım.Bende ki kod adı ”Zeyna”dır ve kardeş kavramını algılama olanağı bulamamış,ama kardeşlerini kendisi seçme konusunda nice görgül tecrübe kazanmış bir tek çocuğun öz be öz kız kardeşidir.
Başlık da dedim ya,ben bir oyun izledim;
İzledim ve yüreğimden başka görenin olmadığı üç damla gözyaşımı orada bıraktım.
Akmayan damlaların nezdinde akanları azarlarken de sordum;
”Hanginizdi onlar erkek kimliğimle, yanaklarımdan süzülüp beni onca insan içinde için için utandıranlar?”
Yanıtladılar akmayanlar hep bir ağızdan;
”Birinin adı EMEK,diğeri KEDER üçüncüsüne de kısaca MİNNET” Dediler.
Bu seferde,
”Emek sahnede ki kocaman yürekli kadınlarımızı,Keder yüz yıllardır kadının yazgısı olduğuna inandırılmaya çalışılan ama asla başarılamayacak ezilmişliğini,Minnet de Cumhuriyet ve onun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü mü’ simgeliyor?” diye sordum;
Akanlarla akmayanlar hep bir ağızdan Evet dediler.
Sustum…
Akmayanlar da dahil tüm göz yaşlarımı yazarından oyuncusuna tüm Cumhuriyet kadınlarına helal ettim.
Bu satırları yazarken düşünüyorum da;galiba ben yalnızca bir oyun izlemedim;istinasız hepimizin farkında olduğumuz ancak pek çoğumuzun yok saymayı tercih ettiği yıllanmış sorunlarla göz göze geldim.